arkhos  ve  tutan

I. Bölüm :  Arkhos

    Adım Arkhos... Aslında bu ismi kendim koydum. Niye mi?..Çünkü ne bana isim koyacak, ne de beni o isimle çağıracak biri yok da ondan. Evrenin oluşumundan bu yana var olduğumu varsayarım. En önemli özelliğim hayal gücümün büyüklüğüdür. Arada bir yanlarından geçtiğim meteorlar, gezegenler ve diger uzay cisimleri hariç, hiç bir şekil bilmem, görmedim; bu yüzden yalnızlığımı unutturmak için bazı hayali şekiller türetirim belleğimde. Hatta onlarla konuşurum. Yalnızlık, ama gerçek anlamda yalnızlık çok acı bir şey. Milyarlarca zaman diliminden beri uzayda dolaşır dururum. Aşağı yukarı, uzayın bilmediğim, gezmediğim yeri kalmamıştır. Arada bir niçin var olduğumu düşünürüm. Hiç bir amacı olmayan bir yaratığım ben. Bazen aslında var olmadığımı bile düşünürüm, ama düşünüyorum, görüyorum, o halde varım. Niye varım, bilinmez. En kötüsü de, varlığımı devam ettirmek için hiç bir şeye ihtiyacım olmaması. Yani sizin anlayacağınız bu anlamsız varoluşumu sona erdirmek için yapabileceğim hiç bir şey yok!..

   Geniş hayal gücüm bazen çılgın düşüncelere iter beni. Acaba uzayda benden başka canlı yok mu? diye düşünürüm. Gezdiğim, gördüğüm kadarı ile bu fikir gerçek gibi görünür. Ancak, belki de o yanlarından geçtiğim uzay cisimleri bilmediğim bazı gizler taşıyorlardır derim kendi kendime. Hatta, bu uzay cisimleri üzerinde benden farklı canlılar olabilir diye geçiririm içimden. Belki de yaşam benimki gibi açık uzayda, bağımsız değil de bu gök cisimleri üzerine bağlı bir biçimde de olabilir. Kendimi bu varsayıma inanmaya zorlarım. Niye mi?.. Çünkü bu varsayımım gerçek olduğu takdirde ben uzayda tekim demektir. Benden başka aynı türden varlık yok demektir. O zaman varoluşumun bir nedeni, mantıklı bir açıklaması var demektir. Bu fikir coşku dolu düşüncelere sevk eder beni. Acaba?.. derim kendi kendime, sen, Arkhos, büyük Arkhos, sen yaratıcısın. Bu evrende bir amacın var. Belki de bilmeden, her geçtiğin yerde değişimler yaratıyorsun. Hiç arkana baktın mı?.. Uzay o denli büyük ki bir geçtiğin yerden bir daha geçmedin. Zaten geçtiysen bile o kadar uzun bir süre önce geçtin ki orayı tanımana, hatırlamana olanak yok. Uzayın her yeri sana başka göründü. Çünkü bir evvelki geçişinde orayı değişime uğrattın.

   Bu fikir gurur verir bana. Ancak, her şeyin kendi hayal gücümün ürünü olduğunu hatırlarım birden. Soru işaretleri, tekrar soru işaretleri; çözümü, açıklaması olmayan problemler, delice fikirler. Yok Arkhos, kendini boşu boşuna kandırma... Sen uzayda yalnızlığa mahkum olmuş bir yaratıksın. Hiç bir amacın yok senin. Daha milyarlarca zaman dilimi bu kahrolası boşlukta dolaşıp duracaksın. Cevap bulamadığım bu sorun sık sık aklımı kurcalar. Ben her şeye çare bulabilirim, her sorunu halledebilirim. Neden derseniz, bütün sorunları ben hayalimde yaratırım, kendi yarattığım bu sorunlara da kendim çözümler üretirim. Ben hayalimde her şeyi yapabilirim. Örneğin, iki gök cismini birbiri ile çarpıştırırım. Ya da bir meteorun yörüngesini değiştiririm ve bir yıldızın yakınından geçmesini sağlar, onun yanıp tutuşmasını seyrederim. Ha, sözün burasında iken, bir defasında ben böyle eğlenirken aklıma delice bir fikir geldi. Arkhos, dedim kendi kendime, bir meteor bir yıldıza yaklaşırsa yanıp yok oluyor, uzaya saçılıyor. Demek ki sen de bir yıldıza yaklaşırsan aynı şey sana da olur. Bu sefil var oluşunu noktalayabilirsin. Denedim... Ne oldu biliyor musunuz?.. Hiç bir şey. Aslında hiç bir şey demekle yok oluşumu kast ettim. Bir şeyler oldu. İçime bir enerjinin yayıldığını, güçlendiğimi hissettim. O zaman kendi kendimi yok etme çabalarımın boşuna olduğunu fark ettim. Bir daha denemedim...  Bu arada, zaman zaman bu zihin oyunlarım esnasında birbiri ile çarpıştırdığım gök cisimleri üzerinde bir tür bilmediğim yaşam var idiyse acaba onlara ne olmuştur. Kim bilir...

II. Bölüm :  Tutan

   Adım Tutan. Taşıyıcıyım. Ne mi taşıyorum? Binlerce zaman devresi önce yok olan bir medeniyetin tohumlarını taşıyorum. Şu anda gövdemde beni imal ettikten sonra yok olan efendilerimin yerleştirdiği Tutanis medeniyetinin tohumlarını taşıyorum. Ben mekanik bir taşıyıcıyım. Ama çok zekiyim. Benden önce geliştirilen modellerin tümünden ileri bir teknik ile üretildim. Tutanis sisteminin yok oluşundan bu yana uzayda dolaşıp duruyorum. Eğer bir zaman Tutanis medeniyetinin tekrardan oluşabileceği bir gezegen bulursam, oraya medeniyetimizin tohumlarını ektikten sonra görevim başarı ile tamamlanacak.

   Size biraz Tutanis medeniyeti hakkında bilgi vereyim. Bundan binlerce zaman devresi önce, evrenin bir köşesinde Tutanis sistemi olarak adlandırılan bir gezegenler sistemi vardı. Beş gezegen ve bir yıldızdan oluşan Tutanis sisteminde mutlu yaratıklar yaşardı. Bilim ve teknikte çok ileri idiler. Zamanla bilim adamlarımız ortalama ömürleri yüz zaman devresi olan Tutanislileri onbin zaman devresi yaşatacak bir formül buldular. Uzun ömrün sırrı yeni keşfedilen ve dipodium adı verilen bir gazda saklı idi. Bilim adamlarımız dipodium soluyan yaratıkların ömürlerinin yüz misli arttığını keşfettiler. Bu keşiften sonra yeni teknikler geliştirerek Tutanis sistemindeki tüm gezegenlerin atmosferlerini dipodium ile doldurdular. Zamanla Tutanisliler dipodium soluyarak ortalama onbin zaman devresi yaşamaya başladılar. Ancak zaman içinde evrimleştiler ve solunum sistemleri sadece dipodium soluyabilir hale geldi. Geçen uzun zamandan sonra bir nüfus sorunu patlak verdi. Bu sefer bilim adamları yeni gezegenler aramaya başladılar. Niyetleri bu gezegenlerde dipodium atmosfer oluşturarak artan nüfusu yerleştirecek yerler sağlamak idi. Derken bir felaket oldu. Evrenin bir köşesindeki yarı ömrüne ulaşmış bir quasar yörünge değiştirerek Tutanis sistemine yaklaşmaya başladı. Quasarlar bazen süpernova da denilen yoğunlaşmış, plazma halindeki galaksilerdir. Bunlar milyarlarca zaman devresi süren bir süreç içindedirler. Önceleri çok uzun bir süre yavaş yavaş yoğunlaşırlar. Bütün bir galaksi zamanla ancak küçük bir gezegen kadar bir hacme ulaşır. Bu evrede tüm galaksinin enerjisi bu küçük hacme sığamadığı için uzaya plazma halinde enerji saçmaya başlar. Bu evredeki bir quasar yarı ömrüne ulaşmış demektir. Derken quasar devasa bir enerji patlaması halinde parçalanır. O anda boşalan enerji yakındaki sistemleri de etkiler. Quasarın parçaları giderek genişleyerek intergalaktik boşluklara dağılır ve bu genişleme quasarın ömrünün ikinci yarısını oluşturur. Bu süreç birer sistem haline gelen parçaların gidebilecekleri en uzak noktalara kadar gitmelerine kadar sürer. Daha sonra bu dev sistem tekrardan daralmaya başlar. Daralır, patlar, genişler ve bu süreç milyarlarca zaman devresi devam eder.

   İşte patlamaya hazır böyle bir quasar Tutanis sistemine yaklaşıyordu. Quasarın patlaması demek Tutanis sisteminin zerrelere ayrılması demek idi. Bu yüzden çaresiz kalan bilim adamlarımız çok kısa bir sürede beni imal ederek Tutanis medeniyetinin tohumlarını gövdeme yerleştirip beni uzaya saldılar. Tutanis sisteminden çok çok uzaklara ulaştığım bir anda algılayıcılarım quasarın patlamasını saptadılar. Ve ben bu denli önemli bir görev yüklenmiş olarak uzayda dipodium atmosfere sahip bir gezegen aramaya başladım. Artık tek başıma kalmıştım. Daha belki de uzayda binlerce zaman devresi dolaşacağım. Ta ki atmosferinde dipodium bulunan bir uzay cismi bulana dek... Böyle bir gezegen bulduğum zaman, bu gezegende yepyeni bir medeniyet yeşerecek... Zaman zaman kendimi bir yaratıcı olarak görürüm. Ben, büyük Tutan, uzayda dolaşan, gövdesinde yok olmuş bir medeniyetin tohumlarını taşıyan, boş bir gök cisminde yepyeni bir yaşamın, bir medeniyetin tohumlarını yeşertecek olan büyük Tutan, yaratıcı...

   Tutanis medeniyeti tekrardan yeşerip olgunlaşınca benim heykellerimi dikecekler, belki de minnetlerinden bana tapacaklar. Böylesine yüceltilmek bir makine için ne denli gurur vericidir bilemezsiniz... Belki de yeni Tutanisliler beni bir tapınakta sergileyecekler. Zaman zaman bana, kurtarıcılarına, törenler düzenleyecekler. Renk renk flamaları, geçit törenlerini, havai fişekleri, cıvıl cıvıl Tutanislileri şimdiden görür gibiyim. Bir tek canlı bile göremeyeli ne kadar uzun bir zaman oldu. Yalnızlık, derin uzayın kapkara boşluğunda gerçek yalnızlık ne acı... Bu yalnızlığımı gidermek için ne yaparım ben bilir misiniz? Zaman zaman hayalimde boy boy uzay gemileri yaratırım, boy boy uzay cisimlerinin çevresinde yörüngeye giren. Dönüp dururlar. Seyrederim onları. Arada bir sorarım onlara; hey, o gezegende dipodium gazı saptayabiliyor musunuz?.. Bana olmadığını söylerler, inanmam onlara, ne de olsa ilkel makineler, kontrol ederim kendi aygıtlarımdan. Yazık, orada da yoktur dipodium. O denli inanmışımdır ki o gemilerin gerçek olduğuna, o denli kaptırmışımdır ki kendimi hayallerime, üzülürüm, niye burada da dipodium yok diye. Bir an ayılırım, görevim aklıma gelir, uzayın kapkara boşluğunda yapayalnızımdır yine. Keşke derim, keşke o gemiler gerçek olsaydı da dipodium bulamasalardı, ya da ben de o gemilerden, o rengarenk gemilerden, boş boş dönen, tembel tembel salına salına dönen o gemilerden biri olsaydım...

   Kendine gel Tutan. Neler saçmalıyorsun. Onlar birer hayal. Esas onlar senin yerinde olmak isterlerdi. Hem görevin, yüce görevini unutuyor musun?.. Sen büyük Tutansın, yaratıcı Tutan. Böyle basit bir uzay gemisine nasıl özenebilirsin. Gövdende koskoca bir medeniyet taşıyorsun unutma...

III. Bölüm :                 <    Arkhos                     ve                          Tutan   >  

 

Neden bu kadar huzursuzum acaba? Bir şeyler var. Değişik bir şeyler. Olağanüstü. Kendimi o kadar yalnız hissetmiyorum. Garip bir his bu. Durun bakayım... Sezgilerim beni yanıltmıyorsa eğer civarımda bir extra ordinerlik var. Bir uzay cismi. Evet evet bir uzay cismi bu. Evvelkilerden farklı. Küçük, şekilli...

Hayır hayır, hayal gücüm beni yine yanıltıyor olsa gerek. Zaten bu bilinç altı hayallerden bıktım artık. Bunca yalnızlık... Bunca boşluk... Tuhaf hayaller gördürüyor bana. Hayal ile gerçek arasında ayrım yapamadığım anlar oluyor. Ya hayal değilse... Ya gerçekten bana doğru gelen böyle bir cisim varsa. Hele hele bir de canlı bir cisimse. Hani o gezegenlerden birinden...

Konuşsam onunla, hayallerimde yaptığım gibi. Sorsam ona; Sen kimsin yaratık?.. Nereden gelir, nereye gidersin?.. Söyle bana, ben niçin varım?.. Hatta hatta, sen niye varsın?.. Amacın ne?.. Komik, çok komik. Bu sonsuz boşlukta bir canlı daha. Bir esir daha...

Gördüm onu. Çok çirkin. Ne kadar tuhaf bir görünüşü var. Arkhos, yanılmıyorsun, hayal de görmüyorsun. Hayal gücün ne kadar büyük olursa olsun bu tür bir şekil tasarlayamazdın sen. Ama, sen evrende tek canlısın biliyorsun. O halde bu şey de ne?.. Acaba bu evrende ne arıyor, ne amacı olabilir?.. Arkhos yine saçmaladın, bunları kendisine sorsana...   e

Bir müddetten beri tuhaf şeyler oluyor. Ardı arkası kesilmeyen tuhaf sinyaller alıyorum. Civarımda garip bir cisim var olduğunu gösteriyor algılayıcılarım. Küçük, çok küçük bir uzay cismi. İyi de bu bir organizma... Yaşıyor, anlıyor musunuz?.. Yaşıyor... Canlı yani... Buralarda bir yerde bir canlı organizma var. Algılayıcılarım çok yakında olduğunu söylüyorlar.

Bir canlı organizma. Anlıyor musunuz? Bunca zaman devresinden sonra bir canlı organizma. Gerçek bir canlı. Kendi fikirleri olan, benim karakter uydurmak zorunda olmadığım, sorularıma belki de beklemediğim, kendine ait cevaplar verecek bir yaratık. Onca hayalden sonra, ne garip, benden başka bir canlı yaratık daha olduğunu düşünmek zor geliyor bana...

Acaba beni nasıl karşılayacak?..Onunla aynı şeyleri paylaştığımı zannediyorum. Belki de şu an o da benim farkıma varmıştır. Bu devasa boşlukta bir yaratık göreceği için seviniyordur belki de. Nasıl bir şey acaba?.. Parlak gövdesini görür gibi oluyorum. Benden daha zeki bir makine mi acaba?..

İşte orada, takriben 2750,32 ana birim uzaklıkta, yaklaşıyor. Aygıtlarını bir daha kontrol et Tutan, hayal görüyor olmayasın?. Hayır, hata yok... Orada... Karşımda benden başka bir canlı var. Bir organizma bu kuşkusuz. Ne de şekilsiz... Benim kusursuz yapımın yanında ne kadar ilkel... ilkel... ilkel bir canlı bu. Tutan kendine gel. Sevinmeyi bırak. Ya bu şeyin kötü birtakım amaçları varsa. Görevini unutma. Ne pahasına olursa olsun, gövdende Tutanisin kaderini taşıyorsun, hedefine varmalısın. Gerektiğinde yok et onu...   

 

 

geri dön >>>>>